BURSA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Somut Olmayan Kültürel Miras Çalışmaları


unesco.jpg

Kültürel çeşitliliğin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü olan UNESCO, 17 Ekim 2003 tarihli 32. Genel Konferansı’nda Somut Olmayan Kültürel Miras Korunması Sözleşmesini kabul etmiştir. Sözleşme’nin ikinci maddesi Somut Olmayan Kültürel Miras’ı şu şekilde tanımlamaktadır:

“Somut Olmayan Kültürel Miras”, toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekanlar anlamında kullanılmaktadır. Kuşaktan kuşağa aktarılabilen bu somut olmayan miras unsurları, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, yeni kuşaklara aktarılır.

Sözleşmenin aynı maddesinin 2. fıkrası Somut Olmayan Kültürel Mirasın belirdiği alanları şu şekilde tanımlamaktadır:

  • Somut olmayan kültürel mirasın aktarılmasında taşıyıcı işlevi gören dille birlikte sözlü gelenekler ve anlatımlar;
  • Gösteri sanatları;
  •  Toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler;
  • Doğa ve evrenle ilgili uygulamalar;
  • El sanatları geleneği.

Sözleşme, bu alanlarda beliren mirasın araştırılmasını, derlenmesini, arşiv ve dokümantasyon merkezlerinin oluşturulmasını, müzelerinin kurulmasını, öğretim kurumlarında ders olarak okutulmasını, kitle iletişim araçlarında kültür değerleri olarak yer tanıtılmasını ve kuşaklar arasında ortaya çıkan kopuklukları giderecek tarzda etkin biçimde değerlendirilmesini, temel amaçlar ve eylem planları arasında görmektedir.

Sözleşmenin 13. maddesi, somut olmayan kültürel mirasın ulusal ölçekte korunmasına işaret ederken devlet içinde kurumlaşmaların özendirilmesini ve basın yayın organlarında somut olmayan kültürel mirasa belli bir kota ayrılmasını istemektedir. Sözleşmenin 14.maddesi, somut olmayan kültürel mirasın ilkokuldan başlayarak bütün eğitim kurumlarında ders olarak okutulmasını öngörmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14.07.2004 tarihli 5225 sayılı “Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu”, somut olmayan kültürel miras kavramını tanımlamayarak, bu mirasın halkbiliminin inceleme alanını oluşturduğunu belirtmektedir.

Sözleşme, TBMM’nin 19.01.2006 tarihli oturumunda oy birliği ile kabul edilmiş ve Türkiye sözleşmeye taraf ülkeler arasına girmiştir. “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” (No: 5448) 21 Ocak 2006 tarih ve 26056 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 

Konuyla ilgili belgeler 23.03.2006 tarihinde UNESCO Genel Müdürlüğüne verilmiş ve böylece Türkiye’nin sözleşmeye taraf olma süreci tamamlanmıştır.

27 - 29 Haziran 2006 tarihlerinde Fransa’nın başkenti Paris’teki UNESCO Genel Müdürlüğünde toplanan Taraf Devletler Genel Kurulu’nda Türkiye, Sözleşmenin Yönetim Kurulu niteliğindeki Hükümetlerarası Komite’ ye seçilmiştir. 

Sözleşmeye şimdiye dek 157 ülke taraf olmuştur. Ülkemiz 2006 yılında Sözleşmeye taraf olduktan sonra topraklarımız üzerinde bulunan Somut Olmayan Kültürel Miras Unsurlarımıza ilişkin araştırma, saptama, koruma, yaşatma arşivleme vb. çalışmalar icracı organ olan Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

UNESCO tarafından ilan edilen Somut Olmayan Kültürel Mirası görünür kılmak farkındalığı arttırmak kültürel çeşitliliğe saygı çerçevesinde “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi” ne Bakanlığımızca 2008 yılından itibaren sunulan Meddahlık (2008) Mevlevi Sema Törenleri (2008),  Karagöz (2009), Aşıklık Geleneği (2009), Nevruz (2009 - Türkiye, Azerbaycan, Hindistan, İran, Kırgızistan, Pakistan, Özbekistan ile birlikte), Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali (2010), Alevi Bektaşi Ritüeli Semah (2010) Geleneksel Sohbet Toplantıları (2010 - Barana, Kürsübaşı Sohbetleri, Sıra Geceleri, Sıra Yarenleri, Danışık), Tören Keşkeği Geleneği (2011) ile Mesir Macunu Festivali (2012), Türk Kahvesi Kültürü ve Geleneği (2013),  Ebru: Türk Kağıt Süsleme Sanatı (2014), Geleneksel Çini Ustalığı (2016), İnce Ekmek Yapma ve Paylaşma Kültürü: Lavaş, Katırma, Jupka, Yufka -  (2016) (Azerbaycan, İran, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye adına çokuluslu), Bahar: Kutlaması: Hıdrellez – (2017) (Makedonya ortaklığında çokuluslu dosya),Islık Dili -  (2017), Dede Qorqud/Korkyt Ata/Dede Korkut Mirası: Destan Kültürü, Halk Masalları ve Müzik, (2018) (Azerbaycan, Kazakistan ve Türkiye çokuluslu dosya), Geleneksel Türk Okçuluğu – (2019)

Türkiye, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listelerine kaydettirdiği 18 unsuru ile UNESCO'ya en çok unsur kaydettiren ilk 5 ülke arasında yer almaktadır. 

Somut Olmayan Kültürel Miras’ın Korunması Hükümetlerarası Taraf devletler Sözleşmenin uygulanması kapsamında yasama düzenleme faaliyetleri ile “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi” ne kayıt ettirilen miras unsurlarının güncel durumlarına ilişkin UNESCO' ya periyodik olarak rapor sunmak zorundadır.

Envanter çalışmaları Bakanlığımız Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan uzmanlar komisyonu ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerinin koordinasyonunda kurulan İl Tespit Kurulları, envanter verilerinin toplanması ve değerlendirilmesinde işbirliği içinde çalışmaktadır. Üniversite, Yerel Yönetimler, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve kültürel unsur yürütücülerinden oluşan İl Tespit Kurulu,  her yıl Mayıs ve Kasım aylarında toplanarak tespit edilen kültürel unsurlarla ilgili verileri  “Somut Olmayan Kültürel Miras Tespit Formu” ile birlikte Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’ne göndermektedir.

2009 yılında başlayan tespit çalışmaları kapsamında, Somut Olmayan Kültürel Miras İl Tespit Kurulu tarafından bugüne kadar;  Karagöz Hacivat, İznik Çinisi, Erguvan Bayramı, Danışık Gecesi, Gezek Kültürü, Erfane Günü, Evlenme Gelenekleri, Kılıç – Kalkan, Keles Halk Kıyafetleri, Köfün Kültürü, Hamam Kültürü, Tongurdaklı Kaşık, Kına Kültürü, Koza- İpek,  Bıçak Kültürü, Cezayir Oyunları, Mevlid Kültürü, Miraciye Geleneği, Mehter Kültürü, Aşure, Kündekari, Geleneksel Türk Okçuluğu, Ahilik Kültürü, Yağmur Duası, Kahve Kültürü, Yorgan ve Yorgan Kültürü, Hıdırellez,  Tehniye - Hacı Tehniyesi, Türk Daması, Miraciye Geleneği, Boza Kültürü, Lokma Dökme Kültürü, Süpürge Sanatı, El Açması Börek Kültürü,  ile 34 kültürel unsur ve 3 adet Yaşayan İnsan Hazinesi teklif edilmiştir. Bu unsurlardan Karagöz, Geleneksel Türk Okçuluğu ve İznik Çinisini de içine alan Geleneksel Çini Ustalığı, UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Temsili Listesine kayıt edilmiştir. Erguvan Bayramı, Geleneksel Sohbet Toplantılarından Danışık ve Gezek, Hamam Kültürü, Bıçak Kültürü, İznik Çinisi, Köfün Kültürü, Mevlit Geleneği,  Bursa adına Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanteri’ne kayıt edilmiştir.

KARAGÖZ.png 

1-KARAGÖZ                                                                                                         

Orhan külliyesi inşaatında demir ve duvar ustası olarak çalıştığı bilinen Karagöz ve Hacivat’ın konuşmaları ilk olarak Şeyh Küşteri tarafından perdede canlandırılmış, daha sonra deriden yapılmış tasvirleri bir perdede oynatılarak halkın  izlenimine sunulmuştur.

Karagöz sanatçıları usta çırak ilişkisi içinde yetişmektedir. Karagöz oynatan sanatçıya hayali denilmektedir Karagöz sanatçısının,   yanına çırak olarak giren “yardak” adı verilen yardımcısının eğitimi, tasvirlerin değneklere takılması ile başlar ve yardağın oyun oynatabilecek niteliğe erişmesine kadar devam eder. Eskiden oyun takımı ile görevli kişiye “sandıkkâr”,  şarkıları, türküleri okuyanlara  “yardak”, tef çalan yardımcıya da “dayrezen” adı verilmekteydi. Günümüzde Karagöz sanatçısına yardım edenlerin tamamına  “yardak “ denilmektedir. Karagöz ve Hacivat dışında diğer tiplemeler, Zenne, Çelebi, Tiryaki, Beberuhi, Laz, Kayserili, Kastamonulu, Rumelili Arap, Kürt, Arnavut, Frenk/Rum, Ermeni, Yahudi, Matiz, Külhanbeyi ve Çengidir.

Karagöz, 2009 yılında ülkemiz tarafından UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kaydettirilmiştir.


İZNİK ÇİNİSİ.jpg

2-İZNİK ÇİNİSİ (GELENEKSEL ÇİNİ USTALIĞI)

İznik çinisi; Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı sanatı'nın özelliklerini taşıması açısından önem taşımaktadır. Osmanlılar çiniyi mimari eserlerde ilk defa Bursa’da Yeşil Camii ve Türbesinde kullanmışlardır.  Renklerini ve desenlerini İznik doğasından alan İznik çinileri yapımında kuvars, cam tozu ve kil kullanılmaktadır. İznik çinilerinde en çok Çin temani, hatai, haliç işi, narlı desen, minyatürler, İznik kuşu, gül, karanfil motifleri kullanılmaktadır.

Geleneksel Çini Ustalığı”, 28 Kasım - 02 Aralık 2016 tarihleri arasında Etiyopya/Addis Ababa’da düzenlenen Somut Olmayan Kültürel Miras Hükümetlerarası Komite 11. Olağan Toplantısı’nda ülkemiz adına UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesine kaydedilmiştir.


ERGUVAN BAYRAMI.jpg

3-ERGUVAN BAYRAMI

1394 -1429 yılları arasında Bursa’da yaşamış olan Mutasavvıf Emir Sultan (Şemseddin Muhammed) döneminde Emir Sultan Dergahında dini, sosyal ve kültürel alanlarda sohbetler yapılırdı. Emirsultan Dergahında, erguvan çiçeklerinin açtığı zaman yapılan bir tür anma etkinliğidir. Baharın müjdecisi olan erguvan ağacı, çiçek açan ağaçlar arasında rengi, doğadaki duruşu ile Emir Sultan'ın ve Bursalıların sevgisini kazanmış, erguvan çiçeklerinin açtığı dönemde yapılan bu toplantılara “Erguvan Sohbetleri ve Erguvan Bayramı” adı verilmiştir.Her yıl Erguvan çiçeklerinin açtığı Nisan ayında düzenlenen Emirsultan ve Erguvan şenliklerinde,  Emirsultan’ ın hayatı, eserleri ve düşünce dünyası ile  sanatın bütün alanlarında kendisine yer edinmiş Erguvan her yönüyle, yeni kuşaklara anlatılmaktadır.


danışık.png

4-DANIŞIK GECESİ

Bursa’nın dağ bölgesi olarak adlandırılan Keles, Orhaneli, Harmancık ve Büyükorhan İlçelerinde düğünlerde, düğün sahibi tarafından evinde veya köy odasında düzenlenen yemekli ve müzikli toplantılardır. Geleneksel olarak yapılan toplantılarda düğün sahibine destek olmak, düğüne gelecek konukların ağırlanması, düğün hazırlıkları konusunda görev dağılımı yapılır. Günümüzde her Salı günü Tahtakale mahallesinde bulunan DAĞDER binasında “Danışık Gecesi” düzenlenmektedir. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Envanter çalışmaları kapsamında Geleneksel Sohbet Toplantıları adı altında Ulusal Envanterde kayıt altına alınmıştır.


gezerek kültürü.jpg

5-GEZEK KÜLTÜRÜ

Anadolu’da yaygın olan geleneksel müzikli sohbet toplantılarından olan Gezekler, Osmanlı müzik kültürünün günümüz sosyal - kültürel hayatına yansıyan kültür mirasımız olarak sürdürülmektedir. Gezek; her meslek ve ekonomik yapıdan saz ve söz üstatlarının bir araya geldiği, her hafta Gezek üyelerinden birinin evinde toplanıp belli bir program ve düzen içerisinde, şarkıların söylendiği, gezici, amatör, müzikli sohbet toplantıları olarak tanımlanabilir. “Saz Başlar Söz Biter” anlayışıyla geleneksel olarak günümüzde faaliyet yürüten;  Bursa Dostlar Gezeği, Yeşil Bursa Sevgi Gezeği, Yeşil Bursa Dostlar Gezeği, Tahtakale Gezeği, İpekyolu Gezeği olmak üzere beş gezek topluluğu tarafından temsil edilmektedir. Sadece erkek üyelerden oluşan Gezek topluluklarına her sınıf ve meslek gurubundan kişiler üye olabiliyor.  Üye olmak isteyen kişi, Gezek topluluğu üyelerinden bir üye tarafından önerilir, bir yıl süresince aday üye olarak toplantılara katılır. Aday üye eşi ile birlikte topluluğa uyum sağlarsa asil üye olarak topluluğa kabul edilir. Her Gezek topluluğu üyesinin uyması gereken kuralların yazıldığı Gezek Ana Sözleşmesini imzalayan üye, topluluğun resmi üyesi olur. Gezek toplantısının yapılacağı evin balkonuna veya penceresine  “Gezek Feneri”  adı verilen renkli fener asılarak üyelerin Gezek evini kolay bulunmaları sağlanır, yüreği musiki sevgisi ile dolu gönül dostlarına yol gösteren gezek feneri komşulara ve yoldan geçen insanlara “müzik dostları bu akşam burada buluştu” mesajını verir. Üyelerin evlerinde yapılan gezekler dışında özel günlerde farklı mekanlarda yapılan Gezek’lere “Dış Gezek” adı verilmektedir.


erfane kültürü.jpg

6- ERFANE GÜNÜ 

Bu eğlence ve toplantılar, geleneklerimizin sürdürülmesinin yanı sıra, halk müziği ve halk oyunlarımıza kaynaklık eden “Toplu Çalma Söyleme Geleneği” halk türkülerimizin duyurulup yayılmasını sağlayan geleneklerimizdendir. Geçmiş dönemlerde Bursalı aileler tarafından yaz günlerinde açık alanda, genellikle Uludağ’da belirlenen bir alanda toplanarak müzik ve yemek eşliğinde piknik şeklinde düzenlenen etkinliklere “Erfene, Erfane” adı verilmiştir. Dağ Bölgesinde (Keles, Orhaneli, Büyükorhan, Harmancık) özel günlerde ve bayramlarda dernekler veya “delikanlı başı” adı verilen kişiler tarafından organize edilmektedir.


KÖFÜN KÜLTÜRÜ.jpg

7-KÖFÜN KÜLTÜRÜ(SEPETÇİLİK GELENEĞİ)

Köfün; Kestane ağacından yapılan, boyutlarına ve kullanım alanlarına göre şekillenen bir çeşit sepettir. Çilek başta olmak üzere meyve çeşitleri, sebze, karpuz gibi yiyecekleri tarladan eve yada pazara taşımak için kullanılmaktadır. 1958 Bursa Kapalı Çarşı yangınına kadar il merkezinde, Köfüncüler çarşısı olarak bilinen yerde, dükkanları olan Köfün Ustaları, kapalı çarşı yangınından sonra, çalışmalarını çarşı etrafında açtıkları dükkanlarla sürdürmüşlerdir.  Günümüz yaşam şartları karşısında üretim ve tüketimi giderek azalan köfün, hediyelik eşya olarak veya festival, fuar ve şenliklerde ürünlerin (ipek kozası, sebze, meyve vs.) sergilenmesinde kullanılmaktadır.


HAMAM KÜLTÜRÜ.jpg

8- HAMAM KÜLTÜRÜ

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Bursa’yı tanımlarken “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” demiştir. Uludağ’ın eteklerinde kurulan Bursa’nın hem soğuk hem de sıcak su kaynakları bakımından zengin oluşu, tarihin her döneminde bu suların kullanılmasını sağlayacak hamamların inşa edilmesini sağlamıştır. Bursa’nın İlçeleri dışında şehir merkezinde mevcut 41 hamam ve yazılı kaynaklarda adı geçen 14 hamam ile toplam 55 hamamı olduğu bilinmektedir.

Hamamlar, mimari yapısı ve işlevselliği dışında geleneksel yaşamın bir parçası sosyal yaşam alanları olarak geçmişten günümüze kadar varlıklarını sürdürmüştür. Hayatın geçiş dönemleri olarak adlandırılan önemli günlerde ve bayramlarda düğünlerde Gelin Hamamları, Sünnet Hamamı, doğumdan sonra yapılan Lohusa Hamamı, Adak hamamı geleneği devam etmektedir. Hamamda kullanılan eşyalardan  peştemal, hamam tası, sabun, kese, havlu, takunya yada terlik,  geçmişten günümüze şekil değiştirse de  hamamda kullanılan etnoğrafik malzeme olarak hamam kültürü içindeki yerini almıştır. Halk edebiyatı açısından bakıldığında hamamlar ile ilgili anlatılan hikayeler, efsaneler hamamların kullandıkları suyun kaynağı, suyun iyileştirici özellikleri ile ilgili anlatılanlar, hamam kültürünü tamamlayan geleneksel kültür unsurlarıdır.


KOZA İPEK.jpg

9-KOZA İPEK

Şer’i Mahkeme sicillerinde Bursa’da ipekli dokumacılığın XIV. yy. sonlarından itibaren gelişmiş olduğunu göstermektedir. 15 ve 17. yy Osmanlı Sarayı himayesinde dokunan Bursa İpekli kumaşları,  Avrupalı aristokrat aileler ve saraylarında kullanılmıştır. Tarihinde Bursa atlasları, ipeklileri ve kadifeleri ile dünyada ün yapmış olan Bursa ipekli dokumaları 1856 yılında Fransa’da ortaya çıkan “karataban” hastalığının 1860 yılında Bursa’da yayımlanması ile ipek üretiminde gerileme olmuştur. Pastör üretimi adı verilen yöntemle tohum üretiminin başlaması ile 1888 yılında, Torkomyan Efendi tarafından Bursa’da Darülharir adlı ilk İpekböcekçiliği okulunda hastalıksız tohum çalışmaları yapılmıştır.

Osmanlıdan günümüze ticaretin, koza ve ipeğin merkezi durumunda olan Kozahan, koza mezatı’nın  yapıldığı ve  ipekli kumaşların satıldığı mekan olma özelliğini günümüze kadar korumuştur.


bıçak kültürü.jpg

10- BIÇAK KÜLTÜR

Bursa el zanaatları arasında geçmişten günümüze kadar özel bir yeri olan bıçakların ünü günümüzde de sürmektedir. Orhangazi’den başlayarak ilk yedi padişahın kılıç, kama, balta, mızrak gibi aletleri Bursa demirci-bıçakçılarının eseridir. Bayezid ile Timur arasındaki savaşa katılan yaklaşık 70 bin Osmanlı askerinin kılıç, kama, hançer gibi silahlarının hepsi Bursa’da yapılmıştır. Daha sonraki dönemlerde de Osmanlı ordusunun silah ihtiyacını karşılayan Bursalı demirci-bıçakçılar, en son Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında askerlerimizin bir kısmının kılıç ve kama ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Cumhuriyetin ilk yıllarında kılıç ve kama gibi silahların kullanım sahalarının azalması üzerine, bıçak yapım tekniğinde yeniliklere gidilmiş; ekmek bıçağı, sofra bıçağı, meyve bıçağı gibi bıçak çeşitleri üretilmeye başlanmıştır. Geleneksel yöntemlerle el işi ile yapılan bıçakların kullanım alanlarına göre ortalama 150 çeşit olduğu bilinmektedir. Bıçağı yapan usta, geleneksel olarak kendi adını bıçağın üzerine işlemektedir. Bursalı bıçak ustası Remzi Sarıçetin’in Mustafa Kemal Atatürk’e gönderdiği bıçakları teslim alan Atatürk, 02.10.1922’de; Remzi Usta’ya hitaben; “Remzi Usta! Eser-i sanatınız olan bıçaklarınız Bursalı bir Türk ustasının yadigarı olarak değil, san’ata karşı olan milli kabiliyetinizin bürhanı (delili) gibi saklayacağım. Biz Türkler yüz sene evveline kadar her şeyi kendi çekicimizle, kendi örsümüz üzerinde vücuda getirir ve kendi çarşımızda kendi elimizle satardık. İşte bunun içün büyük bir millettik. Şimdi açılan devir, demir devridir. Sizi bu devirde en büyük ustalarımızın arasında görmek ister ve tebrik ederim” diyerek bir teşekkür mektubu göndermiştir. Bursa bıçağının tanıtılması ve korunması amacıyla Coğrafi işaretli ürün olarak Bursa adına kayıt edilmiştir.


11-TONGURDAKLI KAŞIK

Bursa Dağ Bölgesi halk danslarında oyun kaşığı olarak kullanılan tongurdaklı kaşık, Keles, Orhaneli, Büyükorhan, Harmancık, Keles İlçesi Sorgun, Kocakavacık, Harmanalan Köylerinde, Harmancık merkez, Orhaneli merkezinde tongurdaklı kaşık üretimi yapan ustalar tarafından bu unsur yaşatılmaktadır.

Bursa’da oyun kaşığı olarak kullanılan tongurdaklı kaşıklar meşe ağacının odunu ile yapılmaktadır. Kaşıkların sap kısmında bulunan zincire, kaşık yapımı sırasında eksiz ve oyma yöntemi ile oyularak şekil verilmektedir. Kaşık oyunlarının oynandığı Keles, Orhaneli, Harmancık ve Büyükorhan bölgesinde hemen her evde tongurdaklı kaşık bulunmaktadır. Adını sap kısmında bulunan zincirden alan kaşık, günümüzde Keles İlçesinde faaliyet yürüten kaşık ustaları tarafından yapılmaktadır.

 Bursa’nın Keles, Büyükorhan, Harmancık, Orhaneli İlçelerinde yaygın olarak kullanılan tongurdaklı kaşıkların küçük boyları çiçek ve çeşitli desenler ile süslenerek nazara karşı evin bir köşesine asılmaktadır. Bursa geleneksel halk danslarının önemli bir unsuru olan “tongurdaklı kaşık” çeyiz sandıklarında bir sonraki kuşaklara aktarılmak üzere yerini almıştır.


12- MEVLİD GELENEĞİ

Süleyman Çelebi tarafından 1409’da Bursa’da kaleme alınan Vesîletü’n-Necât diğer adıyla Mevlid-i Şerif, Osmanlı Devleti’nde yazılan ilk eserdir. Süleyman Çelebi’nin mevlidi 16 kısım ve 770 beyitten oluşur. Süleyman Çelebi Ulucami’de (1399-1421) yılları arasında imam olarak görev yaptığı dönemde rivayete göre Emri Sultan’ın tavsiyesi ile diğer bir rivayete göre Ulucami’de bir vaiz’in va’z sırasında “ahir zaman peygamberini diğerlerinden üstün görmem“ demesi Süleyman Çelebiye Vesiletü’n Necat eserini yazdırmış ve geleneğin doğmasına sebep olmuştur. Sade Türkçe ve aruz vezni ile yazılan mesnevi türünde eserin el yazması Topkapı Sarayı Kütüphanesinde bulunmaktadır.Günümüzde,toplumsal uygulamalar, geçiş dönemleri, ritüeller ve şölenler (nişan, düğün, doğum, sünnet, ölü'nün ardından (7.40.52. gün), hacı karşılama, asker uğurlama, hıdırellez vb. kutlamalar)'da, camilerde, evlerde, köy meydanlarında, düğün salonlarında vb. mekanlarda, mevlidhanlar veya hafızlar tarafından okunan mevlid sonrasında tahin helvası, akide şekeri, gözleme, etli pilav, tavuklu pilav, cantık, cevizli lokum, süt, un helvası dağıtılmaktadır.


13- CEZAYİR HAVALARI (CEZAYİR OYUNLARI)

Cezayir, Barbaros Hayrettin Paşa tarafından 1517 yılında Ridaniye Savaşı ile Osmanlı Devletine bağlanarak 300 yıllık Osmanlı himayesinde kalmıştır. Cezayir havaları’nın 1827- 1830 yılları arasında Cezayir’in Fransızlar tarafından işgali sırasında Türk askerlerinden çok sayıda şehit verilmesi üzerine yakılmış ağıtlar olduğu düşünülmektedir. Anadolu’nun farklı bölgelerinde yaşanan bu ortak acılar ile yakılan ağıtlar,  ezgilere dökülmüştür. Mehter müziği repertuarında 1800’lü yıllardan günümüze kadar  “Cezayir Marşı” adlı bir marşın olması, bu ezginin geleneksel yaşam içinde ve müzik kültüründe yaygın olduğunu göstermektedir. Bursa geleneksel yaşamı içinde kına, düğün gibi ritüellerde kına yakılırken, gelin alınırken “bakır” ve  “kaşık” ritimleri eşliğinde söylenir. Ritmi ağır ve aksaktır, hemen her kınada gelin Cezayir ezgileri ile oynar, kadınlar kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde kaşık ve bakır çalarak Cezayir türküsü eşliğinde Cezayir oyununu oynarlar.Cezayir havası, uzun ve kırık hava olarak çalınır. Keles, Orhaneli, Harmancık, Büyükorhan İlçelerinde “Cezayir Havası” ile “Cezayir Oyunu” halk dansları,  yaygın olarak oynanmaktadır.

Kaleden kaleye top atılır                                                                             

Şiddetinden aylar günler tutulur

Koç yiğitler gurbet elde satılır

Sokakları mermer taşlı Cezayir

Cezayir’in harmanları savrulur

Savrulur da sol yanıma devrilir

Sarı buğday samanından ayrılır

Sokakları mermer taşlı Cezayir

Güzelleri samur saçlı Cezayir

Gemilere çürük tahta dayanmaz

Yiğitleri gaflet bastı uyanmaz

Aman Allah buna canlar dayanmaz

Sokakları mermer taşlı Cezayir

Güzelleri samur saçlı Cezayir.


14-AŞURE GELENEĞİ

Anadolu, Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya coğrafyasında yaşayan halklar arasında pişirilen Aşure; Aşır-aşura-âşûrâ gibi isimlerle bilinmektedir. Aşure’nin yapılışının, Nuh tufanında, gemiden karaya çıktıktan sonra kalan malzemelerle pişirildiği  ve dağıtıldığı kaynaklarda belirtilmektedir.  Muharrem ayının onuncu gününden itibaren pişirilen aşure’nin pişirildiği evde bereketin artacağına ve pişiren kişinin sıkıntılarından kurtulacağına inanılmaktadır. Aşure, pişirildiği toplumun kültürel özelliklerine ve ekonomik yapısına göre lezzeti ve yapılış yöntemleri şekillenmektedir. Bursa’da aşure genellikle buğday, kuru fasulye, nohut, pirinç, kuru üzüm, kuru incir, elma, ayva veya portakal, şeker, gülsuyu, karanfil suyu  ile pişirilir üzeri tarçın, ceviz, nar, kuş üzümü, badem, kestane ile süslenir. Kestaneli aşure yapıldığı zaman kestane bakliyatlar piştikten sonra aşureye katılır, haşlanmış olarak kestaneler aşureye lezzet katar, ayrıca aşurenin üzeri de kestane ile süslenir.

Muharrem ayının onuncu gününden itibaren Bursa’nın İl merkezi İlçeler ve Köylerde yaygın olarak pişirilen aşure, kent merkezinde Cuma günleri namaz çıkışında dağıtılmaktadır. Aşure Muharrem ayı dışında adak, şükür ve  bereket için pişirilmektedir.


15-KÜNDEKARİ  SANATI  

Dekoratif amaçlı bir doğramacılık tekniği olan kündekari kelimesinin aslı, Farsça kendekârî, heykeltıraşlık, hakkâklık, kalemkârlık gibi plastik sanatlar alanına girmektedir.  1396 - 1399 yılları arasında yapılan Bursa Ulucaminin minberi Devdaklı Abdülaziz oğlu Mehmet Devak tarafından yapılmıştır. Küçük geçme panoları, geometrik örnekleri korkuluk şebekeleri, kitâbe ve tacının yapımında kündekâri tekniği (Birbirine geçme küçük parçalar) kullanılan bu muhteşem minber için Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “Çiçek resimleriyle yazılarını, cihan ressamları toplansa yapamazlar, örneği yoktur.” der. Bütün  kainatı sembolize eden ve kündekari sanatı açısından eşsiz bir değere sahip olan minber 6666 adet sert ceviz ağacından, hiç çivi ve yapıştırma malzemesi kullanılmadan geometrik parçalar birbirine geçirilerek yapılmıştır.Minberde Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve  Pluto  gezegenlerinin  güneş'e uzaklıkları, birbirlerine göre  büyüklük oranları da minbere işlenmiştir. Türk ve İslâm Sanatı’nın önemli bir kolu olan ahşap işçiliği alanında minber, kapı ve pencere kanatları, vaaz kürsüsü, rahle ve sivil mimaride karşımıza çıkan tavan göbekleri dışında  Sultan 2. Murad’ın türbe saçağı özgün örnek olarak görülmektedir. Bursa’da kültür varlıklarının kündekari  restorasyonları ve  yeni  camilerin bir çok bölümünde kündekari tekniği kullanılmaktadır. Günümüzde yeni inşa edilen Nilüfer, Odunluk yeni ve eski Camii, Fatih Sultan Mehmet Camii, Kestel Saitabat Köyü Camii, Dikkaldırım Mihraplı Camii, Orhangazi Hacı Yesevi Camii vb. Camilerde kündekari tekniği kullanılmıştır.


                                                                                                   

16-GELENEKSEL TÜRK OKÇULUĞU                                                                                   

Okçuluk savaşlarda savunma amaçlı kullanılan bir silah olması dışında  günümüzde modern okçuluk olimpik spor olarak ve geleneksel okçuluk ve atlı okçuluk geleneksel sporlarımız arasındaki yerini almıştır. Osmanlı döneminde Bursa’nın bir buçuk, iki kilometre kuzeyinde bulunan Atıcılar semtinde Türklerin dünya çapında rekortmen okçularının ok düşürdükleri yerlere kendi adlarına menzil taşı dikiliyordu.     Evliya Çelebi, Bursa’da Hisar içerisinde Orhan Gazi zamanında kurulmuş olan Güreşçiler Tekkesi’nden bahsetmekte ve “Tekke-i Hayy-ı Bursa, Tekke-i Rufai” birdir,” demektedir.  Bu ifadelerden, 1640 yılında Bursa Güreşçiler Tekkesi’nin faal olduğu, Rufai Tarikatı tarafından kurulan bir spor kulübünün faaliyet yürüttüğü anlaşılmaktadır. Tekkenin Rufai meşrepli olması; bu tekkede diğer Rufai tekkeleri gibi sadece tasavvuf faaliyetler yapılmadığını, özellikle spor alanında çalışıldığını ifade etmektedir. 1481-1513 yılları arasında yaşayan Bursa’lı Şuca, Osmanlı tarihinde ender görülen rekortmen okçularımızdandır, Takyeci Kulu Kemankeş Şuca olarak anılmıştır. Bursalı Şuca’nın Harmancık ilçesine bağlı Okçular köyünde doğduğu bilinmektedir.

Geleneksel Türk Okçuluğu 2014 Yılında Ulusal Envantere kayıt edilmiştir.



YAĞMUR DUASI.jpg
 

17-YAĞMUR DUASI

Türk Dil Kurumu Sözlüğündekuraklık zamanlarında yağmur yağması için halkın topluca Tanrı'ya yakarması olarak tanımlanan  “yağmur duası”nda, yağmur yağdırmak için çeşitli uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Bursa’nın özellikle tarım açısından gelişmiş İlçelerinde ve köylerinde muhtarlıklar, köy dernekleri  ve yerel yönetimler tarafından uygulanmaktadır. Özellikle Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında köylerde, düzlük, yayla veya yağmur taşı olduğuna inanılan bir yaylada toplanarak yağmur duası yapılır. Bursa’nın dağ İlçelerinde ve ova İlçelerinde yaygın olarak yağmur duası yapılmaktadır.Bursa’da Yağmur yağdırma törenlerine yaşlı, genç, kadın, erkek ve çocuklar olmak üzere her yaş gurubundan insan katılır.  Yağmur duasından önce oruç tutma, mevlüt okutma, yemekler hazırlama, kurban kesilecekse kurbanı temin etme, kurban sonrası toplu yemek için yemek kaplarının sağlanması, suya dilek için atmak üzere taş toplama gibi hazırlıklar yapılır. Yağmur duası yürüyüşü yapılır, önde hoca yürür, köylüler onu izler dualar edilir, ilahiler söylenir. İmam eşliğinde namaz kılınır, namazdan sonra cemaat ve orada bulunan bütün katılımcılar, ellerini aşağıya doğru sarkıtarak yağmur duası edilir. Yağmur duasından sonra bölgede bulunan yağmur taşı ıslatılır, çocuklar birbirlerini ıslatır. Duadan sonra yemek dağıtılır, duaya gelen kadınlar yanlarında ekmek getirerek hayır için ekmek dağıtır. Yağmur duasından bir hafta sonra yağmur yağmazsa tekrar yağmur duasına çıkılır.


18-AHİLİK KÜLTÜRÜ                                                                                                           

Ahilik, kelime olarak, Arapça “kardeşim” anlamına gelen “Ahî” kelimesinden gelmektedir. Bunun yanında, Ahî kelimesinin Türkçe kökenli “Akı” kelimesinden geldiğini savunanlar da vardır. Akı kelimesi “eli açık, cömert, yiğit” gibi anlamlara gelmektedir. Osmanlıdan günümüze kadar ticaretin merkezi durumunda olan Bursa’da çeşitli meslek guruplarından esnaflaın kurduğu esnaf odaları ve meslek birlikleri tarafından sürüdürülmektedir. Bursa merkez Osmangazi ve Yıldırım İlçeleri başta olmak üzere geçmişte Ahilik Loncalarının yerine kurulan esnaf örgütlenmelerinin olduğu ilçelerde yürütülmektedir. Her yıl Ekim ayında “Ahilik Haftası” etkinliklerinde “Şed Kuşatma Törenleri” yapılmaktadır.


ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI KÜLTÜRÜ.jpg

19-ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI KÜLTÜRÜ                                                                                

Akdeniz iklim kuşağında yer alan ülkelerde yaygın olarak zeytin yetiştirilmektedir.Ülkemizde Marmara Bölgesi başta olmak üzere Ege ve  Akdeniz  bölgelerinde zeytin üretimi yapılmaktadır. Bursa’da Gemlik, Mudanya, İznik, Orhangazi ve Karacabey İlçelerinde doğal olarak kendiliğinden yetişen yabani zeytin(deli zeytin, çopal zeytin) ile çelebi adı verilen zeytin ağaçlarından zeytin ve zeytinyağı elde edilmektedir.Bursa’da faaliyet yürüten zeytin kooperatifleri ve tarım birlikleri zeytin ve zeytinyağı üretimi konusunda çalışmalar yapmaktadır.

Zeytin dalından koparıldıktan sonra hemen yenilebilen bir meyve olmadığı için, zeytinin ilk hali olan yeşil zeytin çeşitli işlemlerden geçirilerek yenebilecek duruma getirilir. Bursa’da zeytin hasadının başladığı Ekim ayından itibaren zeytinin, basması, çizmesi, kırması, salamurası ve sepetlerde sele zeytini yapılır. Zeytin ve zeytinyağı kültürü geleneksel konut mimarisini de etkilemiş,  evlerin alt katında veya giriş katlarında zeytin ve zeytinyağının depolandığı, zeytin deposu, “zeytin kuyuları” nın olduğu “mağaza” veya  “mahzen” adı verilen bölümler bulunmaktadır.


20-KAHVE KÜLTÜRÜ                                                                                                                                                                                                          

Latince adı coffea arabica, rubiacceae familyasına bağlı 7 - 8 m. boyunda bir bitkinin ve bunun tanelerinin adıdır. Kahve Habeşistan’da yiyecek olarak, XV. yüzyılın başlarında Yemen'de, yüzyılın sonlarından itibaren içecek olarak yaygınlık kazanmıştır. Kahve XVI. yüzyılın başlarında Mekke ve Kahire'ye, yüzyılın ortalarına doğru İstanbul'a gelmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde sarayda “Kahvecibaşılık” kurumunun kurulması ile geniş kitlelerin tüketeceği zengin bir kültürün yaygınlaşmasını sağlamıştır. Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Bursa kahvehanelerinin birer irfan yuvası olduğundan bahseder.

Geleneksel Türk Tiyatrosunun önemli bir unsuru olan Karagöz gölge oyunlarından “Tahmis Oyunu” nda, Karagöz’ün yaşadıkları perdeye yansıtılır. Bursa’da taze kahve çekirdeklerinin kavulduktan sonra öğütülerek satıldığı, geçmişte tahmis günümüzde “kahveciler” ismi ile  faaliyet göstermektedir. Günün her saatinde içilen kahve içildiği saate, yere ve topluluğa göre isimler alır; sabah kahvesi, akşam kahvesi, hayırlı olsun kahvesi, hayırlı iş kahvesi, söz kahvesi gibi isimler alır. Kahve içildikten sonra “iyi gün kahveleriniz olsun, ziyade olsun” denir. Kahvenin yanında mutlaka lokum ikram edilir, kahve satan dükkanlarda da kahvenin yanında “ağız talısı” olarak çikolata veya lokum satılır.


21-YORGANCILIK VE YORGAN KÜLTÜRÜ

Yorgancılığın Pir’i olarak kabul edilen Hallacı Mansur’dan bu yana yorganın malzemeleri değişse de kullanım alanı değişmemiştir. Yorgan, yatarken soğuktan korunmak amacıyla kullanılan bir örtü olması dışında geleneksel kültürümüzde el sanatlarımız içinde önemli bir yer tutmaktadır. Doğumdan itibaren başlayan geleneksel uygulamalarda “lohusa yatağı”nın hazırlanmasında, sünnet düğününde “sünnet yatağında”, gelin çeyizinde ve “gelin yatağı”nın hazırlanmasında  önemli bir yer tutmaktadır.

Yorgan yapımında geleneksel olarak dolgu malzemesi yün ve pamuk kullanılmaktadır. Günlük olarak kullanılan yorganda genellikle pamuklu kumaşlar, çeyizlik gelin yorganı, sünnet yorganı,  misafir yorganı için ipekli saten kumaşlar kullanılır. Bursa’da  evlenme çağına gelen genç kızlara çeyiz için yorgan diktirilir. Çeyizlik yorganlarda genellikle detaylı motifler seçilir; lale, yaprak güzeli, kırlangıç, hasır örgüsü (Osmanlı), saray lalesi, menekşe, üzüm asması, dallı yonca isimli motifler müşterilerin beğenisine göre belirlenir. Motifin ağırlığına göre bir gün ile bir hafta süresinde yorganlar tamamlanır. Günlük kullanılacak yorganlar  pamuk kumaşlar ve basit desenler ile hazırlanır, gelinlik yorganlar saten, ipek, atlas, kadife, tafta kumaşlar ile özel desenlerle diktirilir.

Günümüzde, Bursa geleneksel kültürü içinde önemli yeri olan yorganlar, özel günlerde, düğünlerde gelinlerin çeyizinde, sünnet düğünlerinde, doğumlarda odaları ve yatakları süslemeye devam ediyor.

Bursa Hanlar Bölgesi, Kapalı çarşıda bulunan Yorgancılar Çarşısı, yorgan kültürünün Bursa kent mimarisine yansıması olarak günümüzde ayakta durmaktadır.


HIDIRELLEZ.jpg

22-HIDRELLEZ                                                                                                                

Bursa’nın merkez ve köylerinde 05 Mayıs gecesi ve 06 Mayıs günü kutlanan Hıdrellez; Hızır Aleyhüsselam’ın yeryüzüne inişi, Hızır ile İlyas’ın buluştuğu gün, havaların ısınması, kış mevsiminin yerine yaz mevsiminin başlaması, olarak kabul edilmektedir. Hıdrellez günü dut ağaçlarına veya meydanlardaki büyük ağaçlara salıncaklar kurularak sallanılır, kadınlar salıncağa taktıkları ip sayesinde salıncağı hızlı sallamaya çalışırlar. Salıncak ne kadar hızlı sallanırsa ekinlerin o kadar bol bereketli olacağına inanılmaktadır, “salıncak çok hızlı uçurulmazsa ekinler büyümez” denir. Ateş yakılarak üzerinden atlanır. Hızır ile İlyas’ın ateşten atlarken ellerine dokunulacağına inanılmaktadır. Hıdırellez sabahı yeşil dallar toplanarak kapılara asılır, küsler barışır, sabah toplanan çiğ taneleri ile yıkanılır, tencerenin kapakları ve kiler Hızır ve İlyas’ın yeryüzüne bereket getireceği inancıyla açık bırakılır.

Bursa’nın bir çok köyünde Mayıs ayı süresince Hıdrellez kutlamaları “Hıdırellez ve köy hayrı” adı altında kutlanmaktadır.  Hıdırellez’de bütün köyün bağışları ile alınan yiyecek malzemeleri ile “Hıdırellez pilavı” veya Hıdırellez çorbası” pişirilerek dağıtılır. Her köy yapacağı etkinliğin yakın bir köy ile çakışmaması için etkinlik tarihini muhtarlar veya köy dernekleri aracılığı ile belirlemektedir.


23-BURSA’ DA KINA GELENEĞİ

Kına; latince “Lwsonia İnermis” adı verilen kınagiller familyasından, büyük çalı yada ağaç şeklinde bitki olarak bilinmektedir. Kına bitkisinin yaprakları kurutulduktan sonra öğütülerek toz haline getirilir,  içine su veya gülsuyu karıştırılarak oluşturulan hamur kına yakılacak yere sürülerek rengini vermesi için üzeri yazma ile bağlanarak bir süre bekletilir. Bursa halk kültürü içinde; kesilecek kurbana, sünnet çocuğuna, askere gidecek delikanlıya ve geline kına yakılır. Nişanlanan kızlara bayramlarda nişanlıları kına yakılmış ve süslenmiş koç gönderir. Sünnet olacak çocuğun parmaklarına kına sürülerek bağlanır, daha sonra kıyafetleri giydirilerek büyüklerinin eli öptürülür ve sünnet için hazırlık yapılır. Düğünden bir gün önce oğlan evinde “güvey kınası”,  kız evinde “gelin kınası” yapılır, oğlan evinden kız evine kına gönderilir, kınayı hazırlayan ve yakan kişinin mutlu bir evliliğinin olmasına dikkat edilir, dağ bölgesinde kına akşamı damadın sağdıcı kızın evinin önünde “kına ateşi” yakar, ateş bütün gece yanar, gelinin eline kına yakılır. Cumalıkızık köyünde Cuma akşamı yapılan eğlencede kına yakılmaz, ertesi gün yapılan “has kına”  gecesinde geline kına yakılır. Keles İlçesinde kına gecesine ilçe ve köylerden gelen kişiler “kına konağı” adı verilen evlerde misafir edilir. Askere giden gençlerin eline kına yakılarak askere gönderilir. Kına geleneği; Kına Gecesi, Sünnet Kınası, Asker Kınası isimleri ile geleneksel kültür içindeki yerini almıştır.



24-BURSA DÜĞÜN GELENEKLERİ

İnsan hayatını şekillendiren geçiş dönemlerinden olan düğün, yeni bir hayata başlayacak olan insanların durumunu duyurmak, kutsamak,  oluşacak zararlı etkilerden korumak, dayanışma ile geleneklerin yoğun olarak uygulandığı törenlerden oluşmaktadır.  Evlenme gelenekleri ile sünnet düğünü, asker düğünü gibi törenleri kapsayan düğünlerde, görücü çıkarma, kız isteme, nişan, çeyiz, ev açma geleneği, düğüne davet, kına gecesi, tel takma geleneği, gelin hamamı, danışık, gelin alma (göçürme, indirme) geleneği, düğün yemeği, danışık, saçı saçma, nikâh, güvey, sağdıç, yengelik, tavuk alma,  gerdek, yüz görümlüğü, duvak, hediye, bağış, sünnet yatağı, kına yakma,  gibi düğünlerin içinde gerçekleştirilen uygulamalardır.

Allahın emri peygamberin kavliyle” başlayan geleneksel evlilik uygulamaları, erkek tarafına olumlu yanıt verilmesi ile nişan bohçası hazırlıkları, nişan tarihinin belirlenmesi ve haberin çevrede duyurulması, nişan töreni ve nişan için hazırlanan cevizli lokum ve rahat lokumu gibi ikramlar, bayramlarda kız tarafı ile erkek tarafının hediyeleşmesi, çeyiz ve kapalı çarşıda yapılan düğün alışverişi ile düğüne hazırlık yapılır. Düğünün olacağı haftanın son çarşambası gelinin çeyizi oğlan evine gönderilir, çeyiz sandığının üzerine bekar bir kız oturur, bahşiş almadan kalkmaz, “çeyiz serilir”, serilen çeyiz düğünden sonra’da onbeş gün ziyaret edilir. Gelin hamamı kız ve oğlan tarafının kadınları tarafından kiralanan hamamda yapılır. Düğüne davet etme uygulamasına “okuma” adı verilir, davet edilecek kişilere ekmek veya cevizli lokum dağıtılır, kızın evinde yapılan kına gecesine oğlan tarafı kına ve çerez gönderir, kına ve çerezler küçük poşetlere konarak gelen konuklara ikram edilir. Geline “kınalık” adı verilen renkli bir elbise giydirilir, gelinin avucuna kına yakılır, bakır çalan kadınların ezgileri ile “kına türküleri” söylenir. Kına gecesi gelinin arkadaşları tarafından oğlan evine gidilerek “tavuk alma” yapılır. Düğün günü erkek tarafı “düğün alayı” ile kızı almaya gelir, evin önünde davul çalınır, gelinin beline kırmızı bir kurdele takılır, gelin evinden çıkarken damattan bahşiş almak için, kapı kapatılır, yolda gelin arabasının önü kesilir bahşiş ile açılır. Gelin arabadan girerken başına pirinç, şeker, para atılır, eve girmeden önce kayınpeder geline hediye olarak takı takar. Gelin eve girince konuklara çeyizinden çorap, yazma vb. eşyalar hediye eder. Gelinle damat’ın birlikte yemeleri için kızın annesi tarafından “damat sofrası” hazırlanır, içine çerez, baklava, bir bütün tavuk, meyve vb. yiyecekler konarak gelinin odasına bırakılır. Düğünden bir gün sonra “paça günü” yapılır.  Gelin gelinliğini ve kayınvalidesinin aldığı kıyafetleri değiştirerek giyer. Düğünden bir hafta sonra gelin annesini ziyarete gider, kayınvalide oğlana “damat paçası” adı verilen yemek ile sevdiği yemeklerden yapar.

Bursa’da “küçük düğün” olarak adlandırılan sünnet düğününden önce annenin oyalı yazmaları, ipekli kumaşlar, balonlar, kurdeleler ve süslü yatak örtüleri ile sünnet yatağı hazırlanır. Sünnet sahibinin sosyal statüsünün de bir göstergesi olan sünnet düğünlerinde çocuğa parlak kumaşlardan dikilmiş sünnet elbisesi giydirilerek dolaştırılır. Evlenme geleneklerinde olduğu gibi yakın kişiler “okuma” adı verilen ekmek, cevizli lokum, havlu, yazma mendil ile düğüne davet edilir. Üç gün süren sünnet düğününde; birinci gün kına gecesi yapılır, çocuğun eline kına yakılır, ikinci gün düğün yemekleri hazırlanarak konuklara ikram edilir, eğlenceler sırasında, sünnet çocuğu atla gezdirilir, türbe, yatır ziyaretleri yapılır, gezintiden sonra sünnet işlemi gerçekleştirilir, sünnet yapıldıktan sonra bir horoz kesilir.  Sünnet çocuğuna para verilecekse yatağın kenarına konmuş takkeye atılır, altın özel olarak hazırlanmış yastığa takılır. Düğünün üçüncü gününde camide veya evde mevlit okutulur. Mevlitten sonra şeker veya lokum dağıtılır. Sünnet evinde yemek sofraları kurulur. Sünnet düğünü bittikten kırk gün sonra sünnet yatağı kaldırılır.

Vatan borcu olarak görülen askerlik görevini yerine getirmek amacıyla askere gidecek gençler için çeşitli uygulamalar yapılmaktadır. Asker ocağına gitmeden önce asker evi ziyaret edilir, askere hediye veya para verilir. Köy odalarında gençler arasında seyirlik oyunlar ve çeşitli eğlenceler yapılır, bu eğlencelerde askerin eline kına yakılır. Askere gidecek gençler yemeğe davet edilir, onların sevdiği yemekler yapılır. Askere gitmeden bir gün önce köy meydanında “asker düğünü” yapılır, aynı dönem gidecek bütün gençler için kurban kesilerek yemek yapılır, yapılan eğlenceye genellikle erkekler katılır.


25-KELES HALK KIYAFETLERİ

Dağ Yöresi olarak adlandırılan Keles, Orhaneli, Büyükorhan, Harmancık ilçelerinde bölgenin tarihini ve doğasını yansıtan renkleri ve desenleri ile günlük hayatta, özel günler ve bayramlarda geleneksel kıyafetler giyilmektedir. Günlük hayatta giyilen şalvar içlikli kıyafetler, ferace, fes gibi kıyafetler dışında özel günlerde, düğünlerde giyilen genç kızlar ve erkekler ile gelin kıyafetleri halk danslarında kostüm olarak da kullanılmaktadır.

Kadın Kıyafetleri:

Başa giyilenler: Boncuklu Fes, al bezi(pullu grep)

Bedene giyilenler: Güdük, Fistan (Göynek – Entari), İçlik, Üç Etekli Entari Zıbın, Şalvar, Arkalık(Arkalaç, Kozalı Kuşak),Önlük Peşkir(Göbekli Önlük) Dizge (Çizge).

Ayağa Giyilenler: Çorap, Çarık (Ayakkabı-Yemeni)

Takılar; Gıdıklık, Muska, Beşi Bir Yerde, Tokalı Kemer, Cıngıllı Bağlama.

Erkek Giyimi;

Başa Giyilenler; Iraçkın Takke, Fes.

Beden Giyilenler; Ten Gömlek, Cepken, Aba yelek, Gömlek, Aba Potur, Potur (Dizlik), Karçın, Kuşak (Kozalı Kuşak), Şal Kuşak, Dolgu Kuşak, Kolon Kuşak, Kolon, Çoban Şalı, Yağlık, Tütün Kesesi, Silahlık.

Ayağa Giyilenler; Çorap, Çarık, Yemeni(İnegöl Yemenisi)


26-KILIÇ KALKAN

Kılıç Kalkan yada Kılıç Kalkan Savaş Oyunu müziksiz halk dansı olarak tanınmaktadır. Kılıç kalkan ile oynanan halk dansı sırasında kılıç kalkanın ve dansçıların, figürler sırasında bağırışları ile çıkardığı sesler, müziğin ve ritmin yerini tutar. Bursa’nın fethi döneminde Orhangazi tarafından kurulan  talimli ordunun, yaptıkları savaş antrenmanları daha sonra halk dansı olarak yerini almıştır. Orhangazi’nin Bursa’yı fethinden sonra savaşçıları kente Kılıç kalkan gösterisi yaparak girmiştir.

Altı bölümden oluşan Kılıç Kalkan’ın her figürünün bir anlamı vardır; Peşrev; Askerlik görevine çağrılışları ve bu çağrıya uyanların askere uğurlanışı sergilenir. Yemin Töreni; Acemi eğitimini bitirmiş erlerin askerlik görevini kabul ettiğine ilişkin ant içilir, yemin kılıçlar üzerine edilir. Eğitim; Askerlerin savaşa hazırlanış ve savaş sahneleri, kılıç bileme, silah bilgisi ve bakımı cenge girişme, vuruşma becerisinin uygulanması, hasmı tartma ve tanıma yeteneğinin kullanılması sergilenir. Cenk ve Sulh Sözleşmesi; İki taraf cenk için dizilirler, savaşa tutuşur, oyundaki ritm bu bölümde kaybolur yerini gürültü alır. Cenkten sonra savaş bırakışmasına gidilir, iki taraf savaşı durdurur. Anlaşma Devresi; Savaşın bırakılması için taraflar arasında görüşme yapılır, silah değiştirmek amacıyla kılıçlar karşı taraftaki oyunculara savrulur. Ara Savaşı; Toplu savaş bırakışması  açıklanır ve savaş dönüşü sevinç yaşanır. Bursa’da yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları tarafından kurulan Kılıç Kalkan Topluluklarının faaliyetleri ve kursları ile bir sonraki kuşaklara aktarılmak üzere çalışmalar yürütülmektedir.


27-MEHTER

Mehter, Farsça “ulu, büyük” anlamina gelen “Mihter” sözcüğünden gelmektedir. Osmanlı musikisinde askerî müzik okulu niteliğinde olan ve Hun'lardan beri vurmalı ve nefesli sazlardan oluşan Mehterhaneler ve Mehterhanlık geleneği, Bursa müzik kültürü içinde günümüze kadar yaşatılmıştır.

1326 yılında Bursa’nın fethi ile kurulan Bursa Mehterhanesi, 1826 yılına kadar beş yüz yıl önemli görevler yapmış, gerek ordunun başında askerlerine, gerekse halkının sosyal yaşamında coşkusuna, heyecanına, hedeflerine tercüman olmuştur. 1826 yılında Yeniçeriliğin kaldırılışıyla beraber kapatılan, Bursa Mehterhanesi Cumhuriyet döneminde, 1963 yılında Muharip Gaziler Cemiyeti Bursa Şubesi tarafından tekrar faaliyetlerine başlamış, kısa bir süre sonra faaliyetleri sona ermiştir. 1991 tarihinde Bursa’da sanayici ve iş adamlarının desteğiyle Bursa Mehter Musikisi ve Halk Oyunları Derneği (BUR-HOY) kurularak, Bursa Mehter Takımı yeniden teşkilatlanmıştır. Halen Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde bulunan Mehterhane’de faaliyetine devam eden Bursa Mehter Takımı, ilk olarak 1992 Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılarak tekrar Bursalıların huzuruna çıkmıştır. Günümüzde Bursa’da sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler tarafından kurulan mehter takımları tarafından bu gelenek yürütülmektedir.


BOZA.jpg

28-BOZA KÜLTÜRÜ

Yazılı kaynaklardan günümüze gelen bilgilerin ışığında Orta Asya’dan Balkanlara geniş bir coğrafyada farklı isimlerle benzer malzemeler kullanılarak boza yapıldığı bilinmektedir.

17. yüzyılda Bursa’yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Bursa hanlarını anlattıktan sonra bir Han’ın kapısında bir fıçı boza asılı olduğunu ve yanında sülüs hattıyla  “Bu fıçıyla bu bozayı içen sığırdır, Bu çömçeyle içen ademdir” yazdığını belirtmiştir.

Boza yapımında temel malzeme olarak mısır, ak darı ve beyaz buğday kullanılmaktadır. Boza yapımında kullanılan yerli mısır olarak adlandırılan küçük koçanlı ve sekiz sıra mısır ile ak darı ve buğday değirmende öğütülür. İrmik büyüklüğünde öğütülen hububatlara “yarma” adı verilmektedir. Mısır, darı ve buğdayın pişme süreleri ayrı olduğu için ayrı kazanlarda pişiriliyor. Piştiğini anlamak için tahta kaşıkla karıştırılırken kaşığa alınan hububatlar ezilmeye başladığında boza yapımı için hazır olduğu anlaşılır. Aynı kazana alınan mısır, darı ve boza sürekli karıştırılarak kıvamı ayarlanmaya çalışılır boza kıvamına gelinceye kadar karışımın içine su ilave edilir.

Genellikle kış aylarında yaygın olarak tüketilen boza, Kapalıçarşı ve Hanlar Bölgesinde, sokak satıcısı bozacılar tarafından kahvehanelerde ve  akşam saatlerinde sokaklarda, yüksek sesle bağırarak, çıngırakları, ellerinde güğümleri, bellerinde tarçın kutusu, bardakları ve  fenerleri ile mahalle aralarında, boza satılmaktadır.


LOKMA DÖKME KÜLTÜRÜ.jpg

29-LOKMA DÖKME KÜLTÜRÜ

Lokma, Hamur, Pişi, Mekik, Kabalka isimleri ile bilinen Lokma dökme; ölüm gelenekleri, hayır geleneği, adak gelenekleri ve geleneksel mutfak uygulamaları içinde yürütülmektedir.

Bursa’da özel günlerde ölüm gelenekleri  içinde, hayır ve adak gibi geleneksel uygulamalarda lokma dökülmektedir. Günümüzde köylerde köy kadınları İMECE ile bu uygulamayı gerçekleştirmektedir. Şehir merkezinde ise ihtiyacın karşılanması ve geleneğin yürütülmesi amacıyla lokma dökme şirketleri kurulmuştur. Cuma günleri, kandillerde, adak ve hayır lokması, genellikle Ulucami yakınlarında, kalabalık meydanlarda, Kapalıçarşı ve Hanlar Bömlgesi, Emirsultan ve merkez durumunda olan tarihi camilerin önlerinde, lokma dağıtılan yerde kuyruk oluşur, lokmasını alan “Allah Kabul Etsin”, “Ölmüşlerinin Ruhuna Değsin", "Ölmüşlerinin Canına Değsin” der. Lokma dağıtanlara sormadan lokmanın kimin için dağıtıldığını söylemez, sorulduğunda, ailenin ismi söylenerek, “Ölmüşleri için”, “hayır için”, “adak için” cevabı verilir.

Lokma  geleneği yalnızca ölünün ardından ve yıldönümlerinde değil, kandil ve kutsal gecelerde, hayır için, dileklerin gerçekleşmesi için adanan adak hayırlarında, sıkıntılardan kurtulmak için de uygulanan bir ritüeldir.

Yapılışında un, maya, su veya süt kullanılan lokma, elle şekil verilerek derin yağda kızartılmaktadır. Mayasının gelmesi için bekletilir, mayası gelen hamurun üzerine isteğe göre çörek otu atılır. Lokma şekilleri; avuç içi büyüklüğünde yassı, küçük halka veya ceviz büyüklüğünde şekil verilerek yağda kızartılır.


 

30-EL AÇMASI BÖREK KÜLTÜRÜ

Börek, kapak böreği, kol böreği, arnavut böreği, çarşaf böreği, tava böreği, su böreği, gül böreği isimleri ile Bursa mutfak kültürü içinde yerini almıştır.

El açması börek, günlük hayatta ve özel günlerde “eli hamur tutan, lezzetli” yemek yapan kadınlar ve  ticari olarak profesyonel börek ustaları tarafından özel günler ve bayramlarda, günlük hayatta “cemiyet toplantılarında” sabah kahvaltıları ve çay saatlerinde, peynir çeşitleri, kıyma, patates, patlıcan, ıspanak, pırasa, yabani otlar vb çeşitli iç harç malzemeleri ile hazırlanmaktadır. tepsiye yerleştirilerek fırında veya ocakta alt üst edilerek pişirilmektedir.

2019 yılında Müdürlüğümüz İl Tespit Kurulu tarafından teklif edilmiştir.



31-TÜRK DAMASI

İnsanlık Tarihindeki bir çok dama çeşidi içerisinden günümüze ulaşabilen bir tür "Dama Oyunu"dur. Günümüzde yaygın olarak oynanan "Dama Oyunları" içerisinde; Fransızların "Jue de dames" (hendeklerin oyunu), Polonya daması, (10×10 100 kareli dama tahtasında 20 şer taşla oynanır) Kanada daması (12×12 144 kareli dama tahtasında 30 taşla oynanır). İngilizlerin "Checkers" (damalı tahta oyunu) İngiliz daması, (8×8 64 kareli dama tahtasında 12 şer taşla oynanır),  Rus Daması, Brezilya Daması'nın yanısıra en çok oynanan "Türk Daması" dır.

Türk Daması, Osmangazi ve Yıldırım, Mustafakemalpaşa İlçesi ve Mahallelerinden Güvem, Karaorman, Koşuboğazı, Melikköy, Ocaklı, Ovaazatlı, Ormankadı, Soğucak, Tatkavaklı, Tepecik, Yalıntaş, Yamanlı, Yeşilova gibi yerleşim merkezlerinde öne çıkmaktadır.



32-SÜPÜRGE KÜLTÜRÜ

Temizlik olmak üzere; tavan, elbise, bağ, bahçe, ahır temizliğinde kullanılmasının dışında, nazar kovucu özelliği ile, gelinlik kızların çeyizlerinde, baklava börek yağlamada, kapı ve duvar süslemede Anadolu coğrafyası dışında da farklı yerlerde, farklı isimlerle  yapılmaktadır. Genellikle kapı arkalarında duran süpürgeler ev, sofa, bahçe, sokak, soba, fırın, elbise süpürmenin dışında baklava ve börek yapımında yağ serpmek için, ulaşılamayan uzak köşelerdeki örümcek ağlarını temizlemek için de kullanılmaktadır. Geleneksel kültür içinde halk hekimliği uygulamalarında süpürge otu, süpürge tohumu ve  süpürge birçok hastalığın iyileştirilmesi,  kötülüklerin uzaklaştırılması amacıyla kullanılmaktadır. Halk edebiyatı içinde halk deyimleri, bilmece, atasözleri ve halk türkülerinde yerini alan süpürge, Bursa’nın Mustafakemalpaşa, Yenişehir, Orhaneli ilçelerinde yaşayan süpürge ustaları tarafından üretilmektedir.  Ev süpürgesi, çalı süpürgesi, gelin süpürgesi, çeyiz süpürgesi, nazar süpürgesi, yağ süpürgesi gibi kullanıldığı alana göre isim alan süpürge, geleneksel çevresinde oluşan kültür.



33-MİRACİYE

Miraciye;İslâm edebiyat ve sanatlarında Hz. Peygamber’in mi‘racını konu alan eserlerin genel adı olarak tanımlanmaktadır.Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’e, oradan da âlemlere yolculuğa Mirac adı verilmektedir.Kelime anlamı olarak “merdiven” anlamına gelen Mirac, Hazreti Peygambere inanmanın sınandığı en önemli olaylardandır. Miraç Kandillerinde Hz. Muhammed’in Miracını anlatan Miraciye adı verilen şiirler mevlid formunda bestelenerek Miraçhanlar tarafından okunmaktadır. Bursa’da 1888 yılında Safiye Hatun tarafından kurulan Vakfın şartları arasında, Mahkeme Camii’nde, diğer adıyla Hoca Musliddin Camii’nde Mirac gecesinde Miraciye okutulmasıdır. Tam 128 yıldan bu yana Hoca Musliddin Camii’nde okunan Miraciye, Bursa merkez ve ilçelerinde Bursa Müftülüğü tarafından belirlenen camilerde okunarak geleneğin devamı sağlanmaktadır. Hz. Muhammed’e Mirac’da süt ikram edildiğinden, Miraciyye okunurken cemaate süt dağıtılır.Nâyî Osman Dede’nin Miraciyyesinde;

Bir tabakta geldi üç kase ona

Biri hamr u biri süt biri ma

Dedi Cebrail eyle birin ihtiyar

Böyledir emr-i Hüda ey Bahtiyar

Hikmeten ol suret u mana hüner

Nûş edip kılmadı hamre nazar” beyitleriyle anlatılmaktadır. Türk din mûsikisinde mi‘râciyye okumak ayrı bir tavır kabul edildiğinden mi‘rachanlık önemli bir icra tavrı olarak gelişmiştir.




Fotoğraf: Ö. Erhan YILDIZALP’den alınmıştır.1949 yılında üç buçuk ay süren hac yolculuğu dönüşü bayram havasında yapılan hazırlıklar ve karşılama törenlerinde çekilmiş bir fotoğraf.

34- HACI TEHNİYESİ

Arapça; kutlama tebrik etme, anlamına gelen Tehniye, hacı karşılama ve hacının kutsal topraklardan gelişi “Hacı Tehniyesi” törenleri ile kutlanmaktadır. Geçmişte hac yolculuklarının  aylarca sürmesi,  hacı uğurlama ve  karşılama törenleri için özel hazırlıklar yapılmasını sağlamıştır. Hacıların geldiği gün topluca hacılar karşılanır, hacıların bindiği arabaya seccade takılır, bayrak asılır, korna çalınarak herkese haber verilir. Hacının gireceği evin önüne eve girmeden kurban kesilir, “eşik kurbanı” adı verilen kurbanın kanı hacının alnına sürülür. Kesilen kurbanın eti evdeki yemek hazırlıklarında kullanılır. Hacı görmeye gelen konuklar, metal zemzem sürahisi ve zemzem fincanlarında zemzem suyu, hurma tepsisi ile karşılanır, çorba, pilav, et kavurması, un helvası veya krema helvası,  tahin helvası dağıtılır. Hacı Tehniyesi törenine katılan kadınlar gelinliklerini giyerler, başlarına gelin tacı veya çiçekler takarak en değerli takılarını takarlar. Üç gün süren “Hacı Tehniyesi” törenlerinin son gününde aşure yapılır, ziyaretçilere, komşulara ve sokaktan geçenlere aşure dağıtılır.


HAZIRLAYAN: Zedal KONDAKÇI - Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci - Folklor Araştırmacısı